in

‘Rüzgâr’ Geçirmeyen Mahalleler

Site yerleşimleri konusu yıllar önce Brezilya’daki siteler üzerine okuduğum bir makaleyle dikkatimi çekmeye başlamıştı. Brezilya’da nispeten zenginlerin oturduğu sitelerin etrafındaki duvarlar gitgide yükseltiliyor, üzerlerine, eskiden ülke sınırlarının sembolü olan dikenli teller döşeniyordu. Kimin nasıl zengin olduğu, kimin neden fakir kaldığı toplumu oluşturan bireyler için artık önemli değildi. Kaygılar başkalaşmış, dayanışma ruhundan, empatiden kopulmuştu. Parası olan kendisini böyle bir siteye atıyor ve fakirlerle arasına mümkün olan en güvenli sınırı çizdiriyordu. Basta! Para onun değil miydi, istediğini yapardı.

Lüks Sitelerin Gasp Ettiği Doğada 'Rüzgara' Yer Yok

Aklınız kedinizde kalmasın: Kedi kısırlaştırma hakkında merak edilen tüm detaylar için ziyaret edin.

Bizde siteler şuşehir, buköy benzeri isimlerle ama duvarsız kurulmaya başlamıştı. Fakat zamanla, tıpkı Brezilya’daki gibi yüksek duvarlarla tecrit edilmiş ucubeler oluşmaya başladı. İsimler de, halkın geri kalanından kendini ayırma isteğini, “ben farklıyım” deme ihtiyacını göstermek istercesine, şutavn, buvilıc’a döndü. Eminim, adı başka bir dilde olduğu için adresine doğru düzgün dilinin dönmediği sitelerde oturan insanlar var.

Toplumun bu şekilde ayrışması, ahlaklılığından bahsetmenin mümkün olmadığı bir gelir dağılımı ve fırsat eşitliği ilkeleri ihlalinin tescili aslında. Arkası, az gelişmiş kapitalist toplumlarımızda zenginin kendinden altındakine kibri, bencillik ve bir olmazsa olmaz olarak doğa bilinci eksikliği.

Adına lüks site denilen, “doğayla iç içe” denilerek pazarlaması yapılan, fakat yerleşen insanlara o çevrenin hayvanlarını, orada doğmuş hayvanlara da gasp ettiği doğa parçasını yasaklayan beton garabetler var şehirde.

Giriş çıkışı kontrollü, izole site türü yerleşimleri seçen çok bariz bir genel (geneli özellikle vurguluyorum, başka rahatlıklarından ötürü böyle yerlerde yaşayan, bu tanım dışı insanlar var) insan profilinin, kendi yaşam alanı olarak parsellediği toprağın dışında tutmak istediği, muhatap olmak istemediği insanlar söz konusu. Türkiye’de taciz, tecavüz ve cinayet tehdidinin büyük çoğunlukla eş dost, akraba çevresinden geldiğini hesaba katarsak, site girişlerine sırf hırsızlığa karşı önlem olarak böyle bir güvenlik çemberi kurulmasına ihtiyaç görüldüğünü düşünmüyorum. Bu sistemin fikrî alt yapısını oluşturan şeyin kibir olduğuna inanıyorum.

Kibrin ördüğü yüksek duvarlar insanı insandan, otu çimenden, inciri palmiyeden, papatyayı menekşeden ayırıyor. Hayvanları? Onlara da sahipleri olup olmadığına göre, ırkına göre site borsasında değer biçiyor.

Sözde doğaya dönüş furyası var son yıllarda, ama pazarlama gerekliliğinden ötürü sadece. Şehir halihazırda betondan nefes alamaz hale geldiğinden ve son deprem toplanma alanlarına bile AVM yapıldığından, yer yok, yeni siteler ormanlara giriyor. İnsanları şehrin o kadar dışına taşınmaya ikna etmenin yolu, doğa masalı. Masal, çünkü kurulum ve yönetimlerinin doğal çevreye uyumla, doğaya saygıyla, insanlarını doğaya yaklaştırma çabasıyla ilgisi yok. On binlerce yıldır dost yaşadığı kedi ve köpekle sokakta karşılayınca timsah görmüş gibi davranan Türk halkından doğaya farklı bir yaklaşım beklemek de saflık olur.

On binlerce yıldır yanı başımızda yaşam mücadelesi veren, hatta doğal felaketlerde bizim yaşam mücadelemize destek veren kedi ve köpeği görünce timsal, ayı vb. görmüş tepkisi göstermenin altında, bu hayvanların sokakla, “aşağıyla” özdeşleştirilmesi yatıyor. Araya duvar ördüğü “aşağı” insan ile sokağın kimsesiz kedisi, köpeği aynı istenmeyen gerçekliğe, aslında gelinen ama hatırlanmak istenmeyen “eski yer”e aitler. Dolayısıyla görülmek istemezler, site içlerine alınmazlar, çocuklarla muhatap olmaları (bilim çocuk sağlığı açısından her ne kadar artık tersini anlatmaya çalışsa da) mümkün değildir.

Maltepe’nin Başıbüyük Ormanı kıyısındaki tepelerinde kurulan böyle siteler var. Kuşlar inip su içmesin diye havuz üzerine misinalar geren yönetimleri, yönetimlerini “Tabii ki öyle olacak, biz aidat ödüyoruz, kuşlar mı ödüyor?” diye savunan sakinleri var.

O bölgede doğmuş, bebekliğinde kardeşleriyle birlikte viral hastalıktan gönüllüler sayesinde kurtulmuş  Rüzgâr çocuk var. Genç, muhteşem gülen bir köpek. Nish Adalar’da oturan, yukarıda bahsettiğim genel profile uymayan insanların baktığı sokak köpeklerinden biri. Siteye girişleri elbette yasak, bölümler arasındaki mendil kadar yeşilliklerden de genelde kovularak asfalt ve betonda, yaz yangınında, kış ayazında yaşamaya çalışıyorlar. Geçtiğimiz günlerde Rüzgâr’ın hikâyesini yazdım, yuva ilanını açtık. Çünkü her gün yüzlerce insanın yanından geçtiği yer olan marketlerle seyir terası arasındaki caddede barınması istenmiyor. Rüzgâr, sakıncalı. Rüzgâr, bisikletli, patenli “kıymetli” çocukları kovalıyor.

Oysa hepimiz bu toplumun parçasıyız ve gözlerimizi yummuyorsak, buralarda çocuk tacizinin, tecavüzünün dev boyutunu, bu işlerin çoğunlukla tanıdıklar veya aile üyeleri arasından kişilerce yapıldığını ve bunu bilen pek çok annenin ve babanın “kol kırılır, yen içinde kalır” diyerek çocuğunu korumadığını, hatta çocuğuna ölüme varan cezalar biçtiğini biliyoruz. Aile içi şiddeti tavan yapmış, çocukları için “dayak arsızı” deyimi üretmiş bir toplumuz.

Yeter ki köpek kovalamasın!

Bizden değil çünkü o. Bizden değil ve daha “aşağı”. İstediğimiz kadar ezebiliriz.

 

Rüzgâr, doğa düşmanlığı içinde hayatta kalmaya çalışan köpeklerden biri. Köpeklerin siteye girişi yasak, bölümler arasındaki mendil kadar yeşilliklerden de genelde kovularak asfalt ve betonda, yaz yangınında, kış ayazında yaşamaya çalışanlardan. Bu sitelerde oturan, yaşam hakkına saygılı çok sayıda arkadaşımız da var, onların mücadelesiyle hayattalar.

Lüks Sitelerin Gasp Ettiği Doğada 'Rüzgara' Yer Yok

Rüzgâr’ın şanssızlığı bisikletli ve patenli çocuk kovalaması. İki defa şikayetle karantinaya alındı, onar gün boşu boşuna hücre hapsi çekti. Tabii ki tehlikeli değildi ve yerine bırakıldı.

Rüzgâr’ın yaşam alanına insanlar dev bir manzara seyir noktası kurmuşlardı, ayrıca sitenin içinde marketlerin bulunduğu caddeydi. Rüzgâr çocuk kovaladığında zannedersiniz ki çocuğu üzülse ayağa kalkan bir ülke burası, öyle bir yaygara. Oysa hepimiz biliyoruz, aile içi tecavüzlerde bile büyük çoğunlukla susan, aile içi şiddeti tavan yapmış bir toplumuz. Ama köpek kovalamasın, mümkünse hiç olmasın…

Lüks Sitelerin Gasp Ettiği Doğada 'Rüzgara' Yer Yok

Rüzgâr, üçüncü bir şikayette bilinmeze gider korkusuyla pansiyona alındı. Tahmin edersiniz ki, o da bir nevi tutsaklık ve Rüzgâr inanılmaz mutsuz. Bir an önce güzel insanlara ulaşması, yeni dostlar edinmesi umuduyla paylaşır mısınız?

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kedilerde Şaşılık Bazen Ölümcül Sorunların Habercisi Olabiliyor

Köpeğinizin Çişi Ağır mı Kokuyor?