in

Niyet Düzgün Olursa Bunların Hepsi Çözülür

Hayvan Hakları Kanunu’nda yapılacak değişiklik taslağı yeniden gündeme gelince biz de Genel Yayın Yönetmenimiz Ajan Brian ile birlikte eski milletvekillerinden Melda Onur’u ziyaret ettik. Özellikle ‘hayvan hakları’ konusunu Meclis kürsüsüne taşıyan, yasal düzenlemeler için yoğun mesai harcayan, ‘sıradışı’ bir milletvekili profili çizen Onur ile yeniden gündeme gelen değişiklik taslağını, o dönem komisyonda yaşananları ve şu an mevcut durumun ne olduğunu konuştuk.

melda-onur-ajanimo1

Aklınız kedinizde kalmasın: Kedi kısırlaştırma hakkında merak edilen tüm detaylar için ziyaret edin.

RÖPORTAJ: BİRGÜL TAŞDEMİR – ŞAFAK TANRIVERDİ

Melda Onur ismini Cumhuriyet Halk Partisi’nden 24. Dönem İstanbul Milletvekilliği yaptığı dönemde sıkça duyduk. Özellikle de hak mücadelelerinde, hak savunucuları ve sivil toplum ile TBMM arasında bir köprü oldu. Kadın, Çocuk, Çevre, İnsan, Hayvan… ‘Öteki’lerin gündeme gelmeyen sorunlarını ya bir şekilde Meclis’e taşıdı ya da sokakta hak savunucularının yanında gördük onu…

Teknoloji ve internet kullanımı, internet özgürlüğü meselelerinde de diğer vekillerden farklı bir yerde duruyordu. Sosyal medyayı özellikle de Twitter’ı aktif olarak kullanan vekillerden biriydi. 2014 yılında Meclis’te, 4 eski Bakan hakkındaki soruşturma komisyonu önergesi görüşmelerinin TRT’de yayınlanmaması üzerine tabletini açıp, Meclis’teki görüşmeyi kendi internet sitesi üzerinden canlı vererek yayın sansürünü delmişti. Kısacası kalıplaşmış ‘milletvekili’ tanımı ve görüntüsünün dışında bir profil çiziyordu. Bir partinin milletvekilinden öte toplumda birçok kesimle temas sağladığından ismi “Sokağın Vekili’ olarak da anıldı. Farklı görüşteki ve partilerdeki insanların da sempatisini ve takdirini kazandı.

melda-onur-ajanimo4

Melda Onur, milletvekilliği döneminde özellikle de Hayvanları Koruma Kanunu’ndaki Değişiklik Taslağı çalışmalarında epey bir mesai harcadı. Haziran 2014’te Çevre Komisyonu’ndan geçen taslak, Meclis Genel Kurulu’na gelemeden seçim süreci başladı ve bir türlü Meclis’in gündemine gelemedi. En son geçtiğimiz haftalarda Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Meclise sunacağımız yeni kanun tasarısının taslağı hazır. Kanunu Meclis’ten hızlı bir şekilde geçirmeyi hedefliyoruz” demesinden sonra yasa yeniden gündeme geldi. Biz de Melda Onur ile yaptığımız söyleşide, Genel Kurul’a bir türlü gelemeyen taslağı, oraya kadar gelinen süreçteki yaşananları, yetkililerin hayvanlara bakışını, hayvan haklarını ve var olan uygulamaları konuştuk.

2014’te Çevre Komisyonu’na kadar gelebilmiş olan ‘5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunundaki Değişiklik Taslağı’nı ve o döneme kadar geçen süreci bize anlatır mısınız?

Şimdi bahsedilen yasa ve değişiklik taslağı tabii ki çok yılan hikayesine dönmüş bir durumda. Yasanın son hali kadük kaldı, gündeme gelemediği için o yasadaki değişiklik bir türlü gerçekleşemedi. Bundan sonra yapmak istiyorlarsa şayet yeni bir yasa yapacaklar. Şimdi yeni bir yasaya da temel teşkil edecek olan daha önceki bir çalışma var. Bu da tabii bir 2006’da çıkmış olan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, bir de bizim geçtiğimiz dönem alt komisyonları geçmiş, komisyonu da geçmiş ve de Meclis Genel Kurulu’na gelmesi beklenen 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Yasası’nda değişiklikleri içeren bir yasa. Burada aslında biz çok ciddi bir yol kat ettik. Yasa komisyondan çıktığı gün biz çok mutluyduk. Çok sayıda hayvan hakları örgütü oradaydı ama orada olmayan arkadaşlarımızın hem oradaki koşulları bilememe hem de çok da güvenememe -haklılar da yani sonuçta siz isterseniz dünyanın en iyi yasasını yapın uygulayıcı da iş olmadıktan sonra güveneme- nedeni ile çekinceleri oldu ve bu iş sürüncemede kaldı. Bazıları yasaya karşı propaganda yaptılar, yapmadılar değil. Onları da şu anlamda suçlamıyorum, çünkü yasayı teslim ettiğiniz insanlar o kadar güvenilmezler ki… Siz dünyanın en iyi yasasını çıkarın bunu sizin tersinize çevirirler rahatlıkla. Onun için çok detaylı hazırlanmış bir yasaydı. Bazıları o detaylardan korktular. Yani burada açık alan kalıyor dediler. Doğrudur, tartışılabilir ama orada getirdiğimiz çok önemli yenilikler vardı. Çok mücadeleyle geçti. Komisyon çalışanlarından gördüğüm kadarıyla dediler ki “Meclis, meclis olalı böyle komisyon görmedi”. Çünkü bayağı kavgalı gürültülüydü, ikiye böldüler ve son dakika pes ettirene kadar uğraştılar. Sonuçta iyisiyle kötüsüyle bu taslak hazırlandı.


“Sokak hayvanlarının yeri sokaktır, bulunduğu yerde bakılmalıdır”


O dönem taslağın hazırlanmasında yoğun emekleri geçen biri olarak bu değişiklik taslağının yasal anlamda yeterli olacağını düşünüyor musunuz?

Şimdi burada esas olan ne aslında? Bakın ‘Kadına Olan Şiddeti Önleme Yasası’ var, şiddet önlendi mi? Tersine büsbütün arttı. Niye arttı? O yasadan dolayı artmadı. Bakış açısından dolayı arttı. Şimdi “Kadın, erkek eşit değildir”, yok “Biyolojik olarak farklıdır”, işte kadının yaşam tarzı üzerinden siyaset güderseniz, “Kızlar kısmetlerini beklemesin”, “Kızlı erkekli evde oturulmasın”, “Kürtaj yapılmasın”, “Sezeryan yapılmasın”, o yapılmasın bu yapılmasın derken öyle bir profil çiziyorsunuz ki bunun dışına çıkmak isteyen kadın şiddete maruz kalıyor. Şimdi bu yasa ve yönetmelikler normal koşullarda koruyabiliyor olması lazım. Ama yukarıdan yaratılan bu algı, yasayı-yönetmeliği uygulayıcıların görevlerini yapmamalarıdır. Bu görevler yapılmadığı zaman bir de üzerine soruşturma açılıp takip edilmezse ve takipsizlik kararı olursa ortalık tam bir ‘Orman Kanunu’na dönüyor. Ormanın bile daha düzgün bir kanunu var. O yüzden şunu bir kenara koyalım: ‘Yeni bir yasa çıkacak ve her şey şahane olacak’ diye bir şey yok. Ama bir yasa mutlaka mükemmelleştirilmeli… Burada bütün hayvanseverlerin ortaklaştığı bir konu var: “Sokak hayvanlarının yeri sokaktır, bulunduğu yerde bakılmalıdır”. Bakımevleri de, ‘kapat hayvanları orada dursun’ yeri değildir. Bütün amaç buydu, bir önceki çıkan yasada yasal olarak hayvanları aldığınız yere bırakmanız gerekiyordu ama uygulamada bu böyle olmuyor. Dediğimiz gibi, “çocuk korkuyor”, “filanca korkuyor”, “bahçemi kirletiyor” diyorlar, topluyorlar, götürüyorlar, bırakıyorlar. Bu yasal bir şey değil. Yerine bırakmıyor, ormana bırakıyor, başka yere bırakıyor, bunun önüne geçilmeli… Bunun nasıl önüne geçebilirsiniz? Bir; çok ciddi bir çiple, yani kontrolle, aşılatma ve kısırlaştırma mekanizmasını çok yaygın yaparak. Bunu yerel yönetimler yapacak. Bir de barınak türü şeylerin, en çok karşı olduğumuz “Doğal Yaşam Parkları” diyorlar ya adını öyle koydular. ‘Doğal Yaşam Parkları’ falan değil onlar bayağa ölüm parkları. Şehrin bir ucuna götüreceksiniz, kimse görmeyecek, oraya atacaksınız. Her küçük yerel yönetimde bakımevi olması gerekiyor, aslında bizim çıkarttığımız yasa bunun için bir bütçe ayırıyor ve bir sorumluluk da veriyor. Sorumluluk da verilip bir fon ayrıldığı zaman en azından bir mahalle ölçeğinde bakımevleri-barınaklar olabilecek. Orada tabii, “doğal ortamına geri bırakılır” ibaresinde ne yapıp edip iktidar milletvekilleri açık alan bıraktılar. Bizi de rahatsız etti. Ama denetim orada önemli. Neydi rahatsızlık veren? “Okul bahçesi, ibadethane bahçesi ve insanların yoğun olarak bulunduğu yer” ifadesinin yasaya iliştirilmesi. İnsanların yoğun olarak bulunduğu birçok yer var. Orada bir açık alan var. Onu biz Meclis Genel Kurulu’nda düzeltmeyi hayal ettik.


“Hayvan da sonuç olarak ötekilerin en uç noktasındaki canlı…”


Sizce o taslakta en önemli gördüğünüz, kazanım olarak ifade edeceğiniz maddeler hangileriydi?

Hayvana tecavüze, hayvana işkenceye, hayvana işkenceyle ölüme sebebiyet verme, ölmese de hayvana işkenceye ceza geliyordu. Ama tabii bu TCK’da kabahatlerden kabahat olarak değil hapis cezası, hapis cezası tabii paraya çevrilebilir. Çünkü, “orantılı olsun” dendi. Sonuçta “insan olmadıkları” için… Oysa canlıdır, böyle bakılması gerekir ama orada cezacıların da bu işin içine girmesi lazım. Adalet Bakanlığı’ndan bir takım bürokratlar geldiler. Bakış açısı gerekiyor. Şimdi bakış açınız farklı olduğu zaman en âlâ hukukçu olsan bile olmaz. Bir genel bakış açısına ihtiyaç var. Bakış açısı da bu ülkede daha çok zayıf. Niye? İşte çocukları ‘köpek ısırır’, ‘dokunma mikrop bulaşır’ vb. korkularla büyütüyorlar. Şimdi böyle büyüttüğünüz bir çocuğun bakış açısı farklı olur. En temelden yani orada ilkokuldan başlayarak eğitim düzeyiyle, aynı şey gibi “kadın eşittir” der gibi, ya da “engelli, çocuk senin gibidir, farkı yoktur” yani “hayvan da bir candır”. Hayvan da sonuç olarak ötekilerin en uç noktasındaki canlı… Orada şunu getirmiştik, çok önemliydi; hayvan üzerindeki deneyi yasaklamıştık. Çıkabilseydi orada bir yönetmelik vardı. Onu anlamadı mesela hayvanseverler… Orada ‘deneyi getirdiğimiz’ gibi yanlış bir düşünceye kapıldılar.

melda-onur-ajanimo2

Yunus parkları ve petshoplarda hayvan satışı ile ilgili düzenlemeler nasıl olacaktı?

Yunus parkları ve petshoplarla ilgili var olanı kapatamıyorsunuz, Ticaret Kanunu zaten ona müsaade etmiyor ama işletme ömrünü bitirene kadar devam ediyor. Çünkü orada yaşayan yunusları salamıyorsunuz. Hayvanlar orada yaşayacaktı, üretimine izin vermiyordu. Petshoplarda da 2-2,5 yıl geçiş süresi tanındı. Fakat inanır mısınız esas yasanın çıkmamasına sebebiyet veren yunus parkları ve petshop lobisidir. Ciddi bastırdılar. Sırf bu petshop ve yunus parkı lobisi yüzünden hiç Çevre Komisyonu’nda görmediğim bir milletvekilini gördüm. Yani gelmişler, bastırmışlar. Onlar istemedi özellikle ve zaten öylece kaldı. Yani şu anda da ne aşamada bilmiyorum. En son Zeynep Altıok yasayı yeniden yenileyip verecek dediler, valla Allah yardımcısı olsun. Ülkenin bu mahallesinde STK’lar da kendi arasında uzlaşamıyor.

Peki neden uzlaşamıyorlar?

Biz sevmenin tarzı üzerinden uzlaşamıyoruz bir taraftan. Pek çoğu arkadaşım, hepsinin çok samimi olduğuna inanıyorum. Yani hayvanlar üzerinden bir rant teşkil edilebileceğine ben inanmıyorum. Rant peşinde olsanız, imar vb. gibi birçok alan var. İş yapış şekli anlamında birbirlerini beğenmiyorlar ama her bir kırılmanın zararı hayvanlara oluyor maalesef… Hayvan hakları aktivizmine de zarar veren bu çok bölünmüşlük ve kavga… Benzeri çevre konusunda da var, kadın hakları konusunda da oluyor kimi zaman, üzücü tabii…


“Bu tamamen sokakları, bölgeyi hayvansızlaştırma ve bu hayvanları insanlardan kopartma operasyonu…”


Büyükşehirlerdeki büyük barınak projeleri tartışmalara ve eleştirilere konu oluyor. Sizin düşünceleriniz nelerdir?

Şimdi asıl nokta bu Kısırkaya’yı yaptılar, Kocaeli’nde de yapılıyor bir tane. Şimdi buralar için söyledikleri şu: “Biz bakıma muhtaç hayvanları, alacağız, oraya götüreceğiz. Hasta olabilir, sokakta yaşayamıyor olabilir. Orada küpeleteceğiz, aşılayacağız”, süre koymuyor yani. “15 gün sonra özgürlüğüne bırakacağız” demiyor. Orada biz süreye de çok takıldık. Fakat onu yaptıramadık. Şimdi bu şu demek: sağlam hayvanı al oraya koy, işte sonra biz onu sahiplendireceğiz. Orada öyle ömür boyu yaşar… Şimdi kaç hayvanı alır bu kapasite? Geçenlerde bu Sarıyer Barınağı ile ilgili bir sıkıntı çıkmıştı ya ben o zaman barınağa gittim, belediye yeniliyordu. Dedim ki “Şu Kısırkaya’ya girelim bir bakalım”, içeriye girdik. Kısırkaya’daki veteriner hekimler bence iyi niyetli ve düzgün insanlar. Gerçekten şunu söyleyeyim, içerisi yani bir insanı tedavi edebilecek kadar bir hastane. Şimdi bu haliyle bir hastane olarak kullanılacaksa tamam ama biz o gün görevlilere dedik ki; bakın burayı bir hastane değil, bir toplama kampına çevirecekler. Görevliler dedi ki, zinhar öyle bir şey yok. Bizim yanımızda da CHP’den belediye meclis üyesi vardı. Dedi ki; biliyoruz ki bu böyle, görevliler de onun öyle olmadığını söylediler. Fakat daha sonra bunu araştırın, İBB Belediye Meclisi’nden bir karar geçirdiler. Kısırkaya çok büyük bir alan, 39 ilçenin bütün barınakları kapatılacak, orada yerleri olacak. Şimdi bu bir felaket… Bu tamamen sokakları, bölgeyi hayvansızlaştırma ve bu hayvanları insanlardan kopartma operasyonu… Bunun kararı çıktı, şimdi bütün barınakları kapatacaklar, alacaklar hayvanları oraya koyacaklar, ne olacak bu hayvanlar orada?

Bakın biz o gün Kısırkaya’ya gittiğimizde şöyle bir uygulama yapmışlardı. Dediler ki: “Biz asla belediyelerin getirdikleri hayvanı almıyoruz. Belediyeler getirsin, biz onu kısırlaştıralım, belediyelere geri verelim, belediyelerin onları geri bırakacağına inanmıyoruz”. Bunu bütün ilçe belediyeleri için söylüyorlar. “Bize ihbar geliyorsa biz kendi aracımızla gidiyoruz, alıyoruz, tedavi ediyoruz, kendimiz geri götürüyoruz. Çünkü biz onlara verdiğimiz takdirde onlar gidecek ormana bırakacaklar hayvanı…” dediler. Hatta şöyle bir şey dediler; “Sadece 3 tane belediye var güvenebildiğimiz, çünkü onlar rüştlerini ispatladılar”. 3 ilçe belediyesinin ismini vermişlerdi o zaman. Oradaki sistem bunu da önler nitelikteydi, yani atamıyorsun. Artık hayvanlar çipli falan ya, artık ne kadar kontrol ediliyorsa, sisteme girdikten sonra artık kolay kolay ormana atamıyor ama sonuçta bir kaçar yolları var. Tabi dediğim gibi bunların hepsi önlenemez, tıpkı yasanın cinayeti önleyemediği gibi. Bakış açısı çok önemli. Tabii yasa şart. Yasasız, ellerini kollarını sallayarak yaparlar ama yasa olduğunda yapacaklarsa bile biraz düşünecekler.

Sokak hayvanları ve nüfuslarının kontrolü konusu ele alındığında sorunun kaynaklarından birisi olan hayvan ticareti atlanıyor mu?

Şimdi “sokakta hayvan üremesin” deniyor, peki torbalarla sınır kapılarından hayvan geliyor, ne yapacağız onları? Onu bir kere yasakla. Sözde yasak. Ama petshopların öyle bir lobisi var ki… Ben o zaman bu yasa tasarısı için uğraşırken dünya kadar insan bizi aradı. İnsanlar da şu anlamda haklı. Bu devletin yasalarına güvenip şimdi petshop dükkanı açıyor. Diyor ki; “Ben altı ay önce büyük bir yatırım yaptım, benim zararım ne olacak?”. Doğru, şimdi onu düzenlemek için bir geçiş süresi olsun diyorsunuz, en azından bundan sonra açmasınlar diyoruz. Petshopu sınırlayabilirsiniz, niyetiniz iyiyse iyi bir yasa çıkarabilirsiniz. Niyetiniz iyiyse yasanız kötü olsa bile iyi bir şekilde kullanabilirsiniz ama kötüyse yeni yasayı da işletemezsiniz.

melda-onur-ajanimo5

Siz, o taslak üzerinden bundan sonraki gelinecek süreçte, taslakta değişiklikler olmadan üzerinde uzlaştığınız haliyle Meclis’e geleceğine inanıyor musunuz?

Hiç inanmıyorum. Çünkü iki alt komisyon çalıştık, onun üzerine iki gün Çevre Komisyonu’nda çalıştık. Birbiriyle asla yan yana gelmeyecek insanlar orada dayanışma sergilediler. Bakın şöyle bir şey oldu, alt komisyonlarda çalışılıp Çevre Komisyonu’na geldiğinde komisyon başkanı hiçbir örgüte haber vermemişti. Ben duyduğumda şoka girdim ve gece insanları arayarak haber verdim. Birçok kişi dedi ki, bizi niye davet etmediniz. Ben değildim ki davet edecek olan, komisyon başkanı edecekti. Hiç kimseyi aramamışlar. Ben insanları aramaya başladığımda “Haberimiz yok” dediler. Bir gecede ben toplayabildiğim kadar insan topladım oraya. Yoksa yani öyle geçmezdi o yasa. Kıyametler koparak geçti, son olarak HAYTAP’tan Nesrin (Çıtak) Hanım’ın ayağa kalkarak “Bana nasıl böyle davranırsınız?” diye bağırmaya başladığını hatırlıyorum.

Peki o dönem yapılan çalışmaların bu noktadan sonra geri dönmesi mümkün mü?

Çevre Komisyonu’ndan çıktı artık, o aslında bir yasa ve kadük kalmış bir yasa… Şimdi bu yeniden komisyona şu şekilde gelecek… Bakın, biz bunun bir benzerini Biyoçeşitlilik Yasası’nda yaşamıştık. Bizden önceki dönem bir Biyoçeşitlilik Yasası hazırlanmış, çok kötü de değildi. Tabii bu AB müktesebat uyum sürecinde hazırlanmış, en önemli yasalardan biri… Çevre Komisyonu’na esastan çok az madde gelir, bu ‘biyoçeşitlilik’ geldi, şimdi karşılaştırmaya bir bakıyorsunuz inanılmaz kötüleşmiş yasa. Yani eski hazırlanmış yasa taslağını almışlar, yenilerken şöyle bir şey yapmışlar; denetlemeyi bakanlığın içine sokmuşlar. Normal olarak biyoçeşitlilikle ilgili, işte burada SİT alanlarının ortadan kaldırılması var, mesela doğal SİT kavramını kaldırıyor, koruma alanını kaldırıyor. Mesela bu tür konularda sivil toplumun denetimini kaldırıyor, bakanlığın içinde bir birim haline getiriyor. Düşünün, yasayı uygulayacak olan Çevre Bakanlığı, denetimi Çevre Bakanlığı içinde bir birim. Oysa eskisinde mesela bölgedeki STK’lar, avukatlar, barolar, bürokratlardan oluşan bir birim denetleme işi yapıyor. Şimdi bunu kaldırmışlar. Korkunç bir yasaydı fakat kavga kıyamet geçirdiler. Komisyondan geçti, Meclis’e gelmek üzereydi Gezi Olayları patladı. Gezi Olayları çıktıktan sonra yasayı getiremediler. Fakat ne yaptılar? Maddeleri içinden çekip çekip torba yasaların içine attılar. Şimdi bir benzerini de böyle yapabilirler. Yani istedikleri maddeleri… Şimdi onlar ne yapmak istiyor? Bir; Kısırkaya’yı işletmek istiyorlar. O kesin. Ne kadar rant olur bilmiyorum bir takım inşaatlar yapıldı. İki; bu çip işini yapmak istiyorlar, çip iyi bir şey. Muhtemelen orada da ihaleler verilmiştir. Yani biraz da bu işin şovunu yapmak istiyorlar. Bakın bizim hayvanlarla ilgili yasamız var, şuyumuz var buyumuz var… Mümkün olduğu kadar da fazlalıkları itlaf edeceklerdir, içeride ya da dışarıda… Ortada görünür olmasın, onların soylulaştırılmış şehirlerinde ortalıkta hayvan görünmesin, evlerde olursa olsun, barınaklara bunları tıkalım mümkün olduğu kadar… Ki mesela köpek dövüşü vs. o kadar çok şey var ki, yani köpek dövüşleri dediğin şeyde bürokratların, milletvekillerinin olduğu söylenir, onun için sonsuz bir sorunlar silsilesi…


“Yani siz hayvan haklarını koruyacağım diyorsunuz, orada kesimi yazıyorsunuz veya işte deneyi yazıyorsunuz… Bunların hepsini bir yasaya attığınız zaman, olamıyor, amorf bir hal alıyor yasa…”


Hayvanlar ile ilgili bütün yasal düzenlemelerin tek bir yasada toplanması sıkıntı yaratmaz mı?

Bir yasayı yaparken belki ‘Hayvan Hakları Yasası’ dediğiniz zaman işin içinde; 1)Kesim, 2)Av, 3)Deney olduğu zaman orada ‘Hayvan Hakları Yasası’ olamıyor. Onlar da bu işin içine girdiği zaman olay çok dağılıyor. Sonuçta hayvanlar tek tip değil. Nasıl ki insan haklarında pozitif ayrımcılık falan var, belki sokak hayvanları için ayrı bir düzenleme, doğal hayat için ayrı bir düzenleme, deneylerle ilgili ayrı bir düzenleme getirilmeli. Zaten Sağlık Bakanlığı deneylerde sadece ve sadece sağlık amaçlı olduğunda kullanabilir. Deney olabiliyor bir şekilde. Deneyin ayrı bir şekilde tutulması lazım. Biz bu yasada deneyi AB muktesabatı ile eşleştirdik. O da kozmetik hariç tamamen sağlıkla ilgili araştırmalardı. Özellikle de ispatlanmış deneyleri yasaklamıştık. İnsanlar ne yapıyor? İspatlanmış şeyleri doktora konusu olsun diye hayvanları deneylerde kullanıyor. Sokak hayvanlarının deneylerde kullanılmasının yasaklanması gerekiyor, zaten deneyin özüne aykırı. Çünkü deney hayvanının atasını tanımanız gerekiyor. O bir kobaysa ya da üretilmiş hayvansa onun hücrelerinin atasını tanımanız gerekiyor. Sokaktan topladığın hayvana günah, artı yaptığın deneyden de bir şey çıkmaz. Deneyin ayrılması gerekiyor ve bir de kesimin. Kesim meselesiyle ben çok uğraşmıştım. Çok sorduk bakana, etik hayvancılık nasıl olur diye. Yani tamam bu ülkede kesim var, dünyada da var ama mesela bu acısız kesimin hem Diyanet’in hem de AB müktesebatının öngörüsünde olduğu ve Diyanet’in de buna evet dediğini biliyoruz. Ama hâlâ buna geçilmiş değil. Hâlâ hayvanlar bağırtıla bağırtıla kesiliyor. Yani siz hayvan haklarını koruyacağım diyorsunuz, orada kesimi yazıyorsunuz veya işte deneyi yazıyorsunuz. Kürkü yasakladık mesela biz o yasada ama sonuçta deri hayvancılığı var. Bunların hepsini bir yasaya attığınız zaman, olamıyor, amorf bir hal alıyor yasa… Niyet düzgün olursa bunların hepsi çözülür. Niyet düzgün olmayınca ‘görüntüde bir şey yapalım’ olarak yaklaşınca birçok sorun ortaya çıkıyor. Gönüllülerle çalışmayı öğrenmesi lazım belediyenin, gönüllünün de belediyeyle çalışmasını öğrenmesi lazım. Doğru bir yönetimle bu iş çözülür.

melda-onur-ajanimo3

Son dönemde hayvan hakları üzerine toplumdaki farkındalık ve bilinçlenme sizce ne durumda?

Eskisi gibi değil, yani Panter Emel’in başladığı zamanlardaki gibi değil. Hayvan hakları bu noktaya geldiyse Panter Emel’in çok büyük katkısı var. Bir kısım ‘deli’ler olmasaydı bu iş başlamazdı, çünkü o ‘deli’ler sayesinde bir takım ‘makul’ler geldi ve bu iş sahiplenildi. Çok büyük hizmetleri vardır. Sonuçta her zaman ‘deli’ olarak yaftalanacağız, bize öyle bakacaklar ama iyi tarafı yeni jenerasyon, tabii anneler babalar genç, hayvanlarla büyüdükleri için çocuklarını onlardan sakınmıyorlar, kaçınmıyorlar. Mesela bu videolarda hayvanların bu kadar izlenmesinin olumlu bir etkisi var, metroda vs. gösterilmeleri… İBB’nin en hoşuma giden, yaptığı en iyi iş metroda kedili-köpekli videoları oynatmasıdır. Bu bile çok önemli bir algı yönetimi. Hayvanın korkulacak bir şey olmadığını görüyorlar.

Son olarak, özel hayatınızda hayvanlar sizin yaşamınızda nerede duruyor?

Çocukluktan beri aslında severim. Üzülürdüm, mesela kapana sıkışmış fareye de üzülürdüm. Çocukken çok haşır neşir olurdum. Evde hiç hayvanım olmadı çocukken. Annem herhalde istemedi, bir de memurduk, çok dolaşıyorduk. Köpekten korktuğum bir dönem olmuştur. Yani klasik köpek kovalaması hadisesidir. Sarıkamış’ta oturduk bir dönem, o yüzden kazlardan ürkerim ben. Kazlar bayağa insanı ısırır ve kovalar yani… Sarıkamış, Kars o taraflarda kazlar çoktur ama işte zamanla seviyorum. Bir iki kere eve kedi almak istedim, bakamadım. Bırakmak zorunda kaldım ve bu bana çok acı verdi. Hayvanı sokağa bıraktım, kaçtı. Bundan sonra evimde bir kedi beslemeyi düşündüğüm zamanlarda bir arkadaşımın sokakta bulduğu, çukura düşmüş bir Van Kedisi, 8 aylıktı, onu sahiplendim. İsmini ‘Pamuk’ koydum ve düzenli halde benim evimde yaşamaya başladı. İşin güzel tarafı şu; ben ailemle aynı apartmanda oturuyorum. Annem ilk gördüğünde “Sen buna bakamazsın” diye sorun etti fakat şu anda hakikaten onların torunu gibi oldu. Onların da gönlünü kazandı. Ben bütün hayvanları severim. Ancak ben bir tane hayvanla ilgilenebiliyorum. Yani o bizimle yazlığa da geliyor, ablama da gidiyor. İki olsa zor olacak. Bahçedekilere bakıyorum. Çocukken evde bir kanaryamız vardı. Öldüğünde bana söylememişler, gitti demişler. Seneler sonra söylediler öldüğünü… Bir tane sincabımız vardı yine küçükken, o da ölmüş mesela onu da söylememişlerdi. Hiç köpeğim olmadı ama hep arkadaşlarımın köpeklerini sevdim. Ben mesela yolda böcek görsem ters dönmüş, alır çeviririm, hiç dayanam… Alırım bir dal parçası onu çeviririm. Çünkü ölecekse de hayvan öyle ölmesin derim.

Ben milletvekili olduğumda eski milletvekili abim bana şöyle dedi: “Sen şimdi hayvanseversin, hayvanlarla ilgilenip kendini hafife aldırma”. Meclis’e girdikten sonra anladım ben o bakış açısını… Çünkü hakikaten o hafif bir iş, önemsiz bir iş gözüküyor. Tabi ben buna hiç aldırmadım, yaptığım ilk Meclis konuşması, yerimden söz alarak yaptığım konuşma hayvan haklarıyla ilgiliydi. Zaten 1 Ekim’de Meclis açılıyor, 4 Ekim Hayvan Hakları Günü’nde de ‘Ekolojik Anayasa’ talep etmiştim. Milletvekili olarak yaptığım son konuşma da çakalları savunan bir konuşma oldu, türcülüğe karşı…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kedi Tuvaleti Temizliğinde Nelere Dikkat Edilmeli?

“Çantada Köpek” Akımına Son!