in

At Onun için Bir Tutkudan Çok Daha Fazlası! Janbi Ceylan ile Atlar Üzerine Her Şey…

At, onun için bir tutkudan çok daha fazlası…

Hayatını atlara adayan ve atları hayatının başrolü olarak tanımlayan bir kişi…

At ve Binicilik Eğitmeni Janbi Ceylan ile; hayat hikayesini, atların sahip olması gereken hakları, Adalar’daki “faytonsuzlaştırma” kararını, sirkleri ve daha birçok şeyi konuştuk.

Aklınız kedinizde kalmasın: Kedi kısırlaştırma hakkında merak edilen tüm detaylar için ziyaret edin.

Öncelikle sizleri yakından tanımak isteriz. Janbi CEYLAN kimdir, eğitimi nedir ve bu şu anki mesleğine ne zaman, nasıl başlamıştır? Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Türkiye’de doğdum, Rusya’da büyüdüm. Dans üzerine eğitim aldım ve küçüklüğümde Türkiye’de başlamış olan dansa dair amatör tutkumu 1994 Rusya’da devlet halk dansları bünyesine katılarak profesyonel bir mesleğe çevirdim. 2001 yılında Moskova’da bir sirkte gördüğüm atlı akrobasi hayatımı değiştirdi ve 2002 yılbaşı itibari ile sirklerde çalışmaya başladım. Önce Rusya Devlet Sirki sonra Moskova Nikulin Sirki’nde atlarla çalıştıktan sonra 2005 yılında Türkiye’ye döndüm. Arada sahne sanatları üzerine farklı projelerde çalışıyor olsam da 2002 yılından bu yana mesleki olarak at odaklı olduğumu söyleyebilirim.

ATLAR BENİM YAŞLANMA PROJEMİN BAŞROLÜ

Atlarla ilk tanışmanız nasıl oldu? Atların sizin için anlamı nedir, size ne ifade ediyor?

Atlara olan hayranlığım hatırlayamadığım küçüklüğüme dek uzanır. İnternetin ve bilgisayarın olmadığı dönemlerde büyüyen her çocuk gibi oyunlar ve oyuncaklarla başladı atçılığım. Gerçek bir atla iletişim kurmam ve biniciliğe başlamam ise yirmili yaşlarıma ulaşmadan oldu. Çocukluğumdan beri hayran olduğum iki şeydir dağlar ve atlar. Bu sebeple olsa gerek biniciliğimde ilk manejlerde değil dağ ve arazi gezileri ile başladı.

O hayalperest çocuğu geride bırakırsak bugün için atlar benim için bir yaşam tarzı. Kendime çizdiğim bir yaşlanma projem var ve bu projenin de başrolü tabi ki atlar.  

Peki Janbi Ceylan, at ile insan arasındaki ilişkiyi ve iletişimi nasıl tanımlar? Atın ve diğer hayvanlar arasındaki en büyük fark nedir?

At ile insan arasındaki ilişkiyi ben fenomen olarak tanımlıyorum. Bu sıra dışı ilişkinin dinamiklerini anlamlandırabilmek için  at ve insanın doğalarını keşfe çıkmak gerekli.  55-60 milyon yıllık varlık süreçlerinde atlar her zaman avlanılan hayvanlar olmuşlar. Bütün fiziksel donanımları, anatomileri, yaşayış tarzları buna göre şekillenmiş. Çok güçlü otobur güdülerine sahipler. İnsanoğlu ise çizginin karşı tarafında. Varlığı süresince avlanmak zorunda olan bir etobur insan.

KÖPEK İNSANIN DOSTUDUR ANCAK İNSANLIK TARİHİNİ AT YAZMIŞTIR

Güdülerin her zaman daha baskın olduğu doğada, bir aslan ile geyiğin dostluk kurduklarına şahit olamazsınız. Bu noktadan çıkarak bir birine koşulsuz teslim olan, güvenle tek bir vücut halinde hareket eden iki zıt doğa dinamiklerine sahip at ve insan arasındaki ilişkiyi benzeri olmayan bir fenomen olarak nasıl adlandıramayız ki? Atın diğer hayvanlarla arasındaki fark çokça soruluyor ve özellikle köpekler örnek gösteriliyor. Hep şöyle cevap veriyorum ; “Köpek insanın dostudur ancak insanlık tarihini at yazmıştır .”

 

Türkiye ile diğer ülkeler arasında atlara ‘bakış açısı’ ve ‘davranış’ anlamında ne gibi farklar var, gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

AT EN NİHAYETİNDE ESKİ BİR DOST OLARAK İNSANLA HAYATIN İÇİN YER ALIR

Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda gerek bakış açısı gerek davranış ile alakalı olarak Türkiye’ye göre çok daha iyi durumda ve çok daha kötü durumda olan ülkeler var. Tabi biz değerlendirmemizi her zaman için daha iyi durumda olan ülkelerden örnekler alarak yapmak durumundayız ki daha iyi bir noktaya ulaşalım. Daha iyi durumda olan ülkelere baktığımızda atçılık her şeyden önce bir endüstri.  At; hizmet sağlayan, aile geçindiren, sektör yaratan,  birlikte spor yapılan, sağlık sisteminden turizme, kolluk  kuvvetlerinde kullanımdan tarımda ve hayvancılıkta kullanıma kadar farklı branşlarda insanla beraber yürüyen, en nihayetinde eski bir dost olarak insanla hayatın içinde yer alan bir hayvan.

‘İYİ’ DİYE NİTELENDİRDİĞİMİZ ÜLKELERDE ATIN YAŞAM VE BAKIM KOŞULLARI YASALARLA GÜVENCE ALTINA ALIMIŞ

Bu noktadan yola çıkarak “iyi“ diye adlandırdığımız ülkelerde bu hayvanların  bakım koşulları ve bu hayvanlara davranış tarzları etik tartışmaların yanı sıra kanunlarla netleştirilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bir hizmet hayvanı olarak atın yaşam ve bakım koşulları at için onurlu olacak bir şekilde yasalarla güvence altına alınmış. Örnek olarak bu ülkelerde ister sabit olsun ister mobil atlar için kurulacak ahırların ölçüleri belirtilmiştir ve bu standartlarında aşağısını inşa edemezsiniz. Bir noktadan bir noktaya taşıdığınız atları belirli sürelerde dinlendirmek, sulamak vs. zorundasınız ve elektronik sistemlerle kontrol edilir.

ÜLKEMİZDE ATLARIN DURUMU YASALARA DEĞİL, VİCDANLARA BIRAKILMIŞ DURUMDA!

Çalışan atların koşulları,  sağlık durumları ve kondisyonları sürekli kontrole tabidir. Örnekler çoğaltılabilir. Bu noktada bizim karnemiz biraz daha zayıf diyebiliriz. Atçılık ülkemizde bir endüstri olamadığı için olsa gerek ilgili düzenlemelerimiz çok noksan. Her ne kadar Türkiye Jokey Kulübü  ya da Türkiye Binicilik Federasyonu gibi kurumların müsabık atlara dair kimi düzenlemeleri olsa da genel olarak bu iş yasal çerçevelerle belirlenmekten ziyade at sahiplerinin etik anlayışına, at sevgisine ve vicdanına bırakılmış durumda. Bu sistem kimi noktalarda işlese de özellikle atın gelir getirdiği kimi noktalarda maalesef yeterince işleyemiyor.

AT, İNSANLAR BERABER YÜRÜDÜĞÜ TAKDİRDE VARLIĞINI SÜRDÜREBİLİR

Atların yarıştırılması ve faytona koşulmalarıyla ilgili görüşleriniz neler? Hayvanların insanlar için çalıştırılmasına bakış açınız nedir?

At, insana olan sonsuz dostluğunun yanı sıra bir hizmet hayvanı. 6000 yıl evvel evcilleştirdiğimiz at aynı kediler, köpekler ve diğer evcil hayvanlarda olduğu gibi insanla beraber yürüdüğü takdirde varlığını sürdürme şansına sahip.  Bugün dünyanın en fazla at sayısına sahip olan ülkesi ABD ‘de, olan 9 milyon atın sadece 50 bin tanesi doğada. 8.950.000 at insanla iletişim halinde, insan için çalışıyor. Böylece varlıklarını sürdürebiliyorlar.

KÖPEKLER, KEDİLER, KUŞLAR DA İNSANLAR İÇİN ÇALIŞIYOR!

Bugün evlerimizde beslediğimiz köpekler, kediler, kuşlar vs. de bizler için çalışıyorlar. Bizleri yalnızlıktan kurtarıp içimizdeki sevgiyi besliyorlar, evimizi koruyorlar, evimizdeki böcekleri yiyorlar vs. İnsan- hayvan ilişkisini romantikleştirmediğimiz zaman bu sonuca varıyoruz. Bununla birlikte ev hayvanlarımızı tasmalıyoruz, kendi doğal ortamlarından koparıp günde bir iki seferlik yürüyüşlere hapsediyoruz. Çiş eğitimleri verip en doğal güdüleri olan tuvalet güdülerini bile disiplin altına alıyoruz. Kafeslere kapatıyoruz. Kısacası evcil hayvanlarımızı kendi insan hayatımıza adapte ediyoruz. Besin endüstrisinde kullanılan hayvanlara girmiyorum bile.

“SENİN HAYVANIN ÇALIŞAMAZ, AMA BENİM HAYVANIM ÇALIŞABİLİR” YAKLAŞIMI VAR!

Hayvan insan ilişkisi ile ilgili olarak kafamızın epey karışık olduğunu ve kendimize itiraf edemediğimiz bir  “senin hayvanın çalışamaz, ama benim hayvanım çalışabilir” vari bir yaklaşıma sahip olduğumuzu düşünüyorum.

Bizim ön kabulümüz hayvanların insanlar için çalıştığı olmalı ve ortak bir zeminde buluşmalıyız. Bu buluşacağımız zemin ise çalışan bu hayvanlar için adil ve vicdanlı yaşam ve çalışma koşulları yaratabilmek. Ortada benzeri bir mutabakat olmadığı için bazen savunduğunuz hayvanlar daha kötü durumlarla karşılaşabiliyor. Bunun örneklerini son zamanda yaşanan fayton mevzusunda maalesef gördük.

BİZİM GÖREVİMİZ ONLARIN HAKLARI, YAŞAM VE ÇALIŞMA ŞARTLARINI KANUNLARLA NETLEŞTİRMEK

Benim yaklaşımım şudur;  kabul etmeliyiz ki insan-hayvan ilişkisinde hayvan her zaman dezavantajlıdır ve insan hayatına adapte olmak zorundadır. Maalesef bu sadece hayvanlar için geçerli değil, insanın çevresindeki bütün doğa için aynısı geçerli. Biz böyle bir yaratığız. Kendi hayatımıza adapte edebildiğimiz sürece, bizim istediğimiz koşullarda bakabildiğimiz sürece hayvanlarla ilgileniyoruz. Bu noktada bizim görevimiz bizimle birlikte yaşayan hayvanların yaşam onurlarına ve koşullarına vicdani ve etik düzenlemeler getirmek. Hayvanların hakları, yaşam ve çalışma şartlarını kanunlar çerçevesinde netleştirmek. Bunu yaparken de gerçekten de söz konusu hayvanlar ile ilgili bilgiye sahip uzmanlardan bilgi ve destek almak. Dünyada bunu başaran ülkeler az değil ama sözde atların haklarını korumak için faytonlar kaldırılsın denilip işsiz kalan atların kasaplara gittiği ya da serum üretiminde kobay olarak kullanıldığı tek ülke sanırım biziz.

FAYTON MESELESİNDE DEVLET ORGANLARI SEBEBİYLE İŞ BURALARA GELDİ!

-Bildiğimiz gibi atın bakımı kedi ve köpek gibi değil, çok daha zor ve masraflı… Sahiplenecek kişilerin atları sömürmeye devam etmesinden, hatta atların kesilerek et olarak satılmasından korkuyoruz.  İBB’nin; Adalar’ın atlarıyla ilgili aldığı “faytonsuzlaştırma” ve “sahiplendirme” kararlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adalardaki “Fayton” meselesi nereden tutsanız elinizde kalıyor. Her ne kadar atlarına çok iyi bakmaya çalışan atçılar olsa da kötü bakan, kötü davranan atçılar ve hayvanların bakım ve çalışma koşullarına düzenleme getirmeyen devlet organları sebebiyle bu iş buralara geldi. Korumaya çalıştığı hayvan ile ilgili bilgi sahibi olmayan  hayvanseverler de yangını körükledi.

SORUN KÖTÜ DARANILMASI DEĞİL, BUNU ENGELLEYECEK DÜZENLEMENLERİN OLMAMASI!

 Atlara yardımcı olmak için sorunu yok saymak değil çözüm getirmek gerekiyor. Sorun atlara kötü davranılıyor olması değil, bunu engelleyecek düzenlemelerin olmaması. Faytonları kaldırdığınıza sorunu çözmüş olmuyorsunuz. Düzenlemeler getirmeyerek derinleştirmiş oluyorsunuz.

HEM FAYTONCULUĞU HEM DE ATLARI ÖLDÜRMEYİ NASIL BAŞARIYORUZ?

Faytonlar kaldırıldı ancak atlar ölmeye devam ediyor. Sadece atlar değil gelenek ölüyor, faytonculuk ile ilgili zanaatlar ölüyor. Atçılığın yan dalları ölüyor. Soruyorum kendime; Avrupa’da faytonculuk varken, atlar dip diri sağlıklıyken biz hem faytonculuğu hem de atları öldürmeyi nasıl başarıyoruz diye.

EN ÇOK KASAPLARI SEVİNDİRECEK…

Bu yaşananlardan yola çıkarak sahiplendirmenin de facia ile sonuçlanacağı aşikar. İlgili organlar bu süreçle ilgili şeffaf olmaz ise, sorunun tam adını koyarak atlarla uzmanlığı olan farklı kesimlerin de ortaya koyacağı bilgileri değerlendirerek çözüm sunmaz ise atları sahiplendirmek en çok kasapları sevindirecektir.

Sadece İBB değil İzmir ve Antalya belediyelerinin de faytonu kaldırma kararları bence hatalıydı ve bundan en çok o atlar zarar gördü. İsteyen o atların izlerini sürebilir. Ancak görünen o ki bu belediyeler bu kararlarından vazgeçmeyecekler. Bugün için öncelikli olarak İBB tarafından satın alınan atların akıbetlerini takip etmeli ve sorgulamalıyız diye düşünüyorum.

KORUMAYA ÇALIŞTIĞINIZ HAYVANA DAHA ÇOK ZARAR VEREBİLİRSİNİZ!

-Hayatını atlara adamış ve atlarla geçirmiş biri olarak, Adalar’da yaşanan bu sürecin geleceğiyle ilgili sizin nasıl bir öneriniz var? Bu durumu atların lehine bir fırsata dönüştürülebilir mi?

Adalarda yaşanan bu süreç bize gösterdi ki çok acil bir şekilde atları ve atçılığı insanların zulmünden ve sevgisinden koruyan düzenlemeler getirmeliyiz. Sevgisinden noktasının altını çizmek istiyorum, zira bilgi sahibi olmadan korumaya çalıştığınız hayvana daha çok zarar verme şansınız yüksek. Pratik onu gösteriyor. Yarın bir gün atlara binerek eziyet ediyorsunuz diye birilerinin duygusal bir algı yaratmayacağını kimse garantileyemez. Atlarla ilgili veterinerinden nalbantına uzmanların bilgileri ışığında atları ve atçılığı koruyan çeşitli düzenlemeler kabul edilirse bu krizin atlara bir faydası olmuş olur diye düşünüyorum.

Bununla birlikte şu an hali hazırda adalarda olan atlarla ilgili tabi ki farklı projeler geliştirilebilir ancak gönül isterdi ki toplumsal bir mutabakat ve bahsettiğim düzenlemelerle ada faytonculuğunu kurtarabilsek.

KAMÇI BİR İLETİŞİM ARACI DA OLABİLİR, BİR EZİYET ARACI DA…

-Yanılmıyorsam siz de dünyanın birçok yerinde farklı sirklerde görev aldınız.  Sizce sirkler hayvan sömürüsü değil midir? Sizin yaptığınız işi bu noktada diğerlerinden farklı kılan nedir?

Kamçı bir iletişim aracı da olabilir bir eziyet aracı da. Bununla birlikte sorunlu olanın kamçıdan ziyade kamçıyı tutan el olduğunu kabul etmek lazım. Yıllardır sirkler ile ilgili eleştiri noktalarını takip ediyorum ve kimi tutarsızlıklarda görüyorum. Hayvanlara zulmedilen kenar mahalle sirklerini de gördüm. Moskova Nikulin Sirki gibi bünyesinde 5000 kişi çalıştıran, borsada halka açık anonim bir şirket olan milyar dolarlık bir döngüye sahip hayvan sağlığı kontrolleri üst düzeyde bir sirkte de çalıştım.

BEYAZ TARAFTA KALANLARI GÖRMEZSENİZ HAKSIZ DURUMA DÜŞMÜŞ OLURSUNUZ

Hayvanların kullanıldığı birçok işte olduğu gibi kimi sirklerde de hayvan emeği sömürülüyor.  Açık konuşmak gerekirse insan zalim bir yaratık. Orası net. Ancak çizgiyi beyaz tarafta kalanları görmeden direkt sirkler hayvan sömürüsüdür diye çekerseniz haksız duruma düşmüş olursunuz. Şüphesiz ki hayvan onurunu korumak durumundayız ve diyelim ki sirkler hayvan sömürüsü.

BÖYLE BAKARSAK DİĞER SEKTÖRLER HAYVAN SÖMÜRÜSÜ DEĞİL Mİ?

Peki, hayvan onurunu korumaya nereden başlayacağız? Ülkemizde olmayan sirklerden mi? Ya besi hayvancılığı, süt endüstrisi, pet hayvancılığı? Bu anlayışımıza göre bu sektörlerde hayvan sömürüsü içeresinde değil mi? Peki işin içinden nasıl çıkacağız? Fayton atlarının yaşadıklarından da yola çıkarak şunu net söyleyebilirim ki söylem ve yöntem arasındaki tutarsızlıklarımız maalesef hayvanların problemlerini çözmüyor tam tersi onları derinleştiriyor.

SİRKLERİ TOPTAN SİYAH ÇİZGİYE İTEN BAKIŞ AÇISINI REDDEDİYORUM!

Hayvan-insan ortak yaşamında hayvan her zaman dezavantajlıdır. Bu dezavantajı hayvanınıza adil yaşam ve çalışma koşulları sağlayarak dengeleyebilirsiniz. Bu bağlamda sirkleri toptan siyah çizgiye iten bir bakış açısını reddediyorum. Sirklerde de hayvanlara çok iyi davranan ve onların çalışma koşullarını en konforlu halde tutmaya çalışan insanlar var. Fark davranış tarzınızdadır.

Sahip olduğunuz ya da baktığınız hayvanın sizinle olmasının gerektirdiği kimi şartlar mevcuttur. O şartları uygularken vicdanınızdan yola çıkıp çıkmayacağınız da hayvanla aranızdaki ilişkiyi belirler. Herkes için hayvanların farklı görevleri olabilir, herkesin hayvanlara bakış açısı da farklı olabilir ancak ortak uzlaşı alanımız hayvanlara insanoğlu ile ortak yaşamlarında şartların sağladığı en iyi bakımı ve rahatlığı sunmamız gerektiği olmalıdır.  

Benim yaptığım işe gelecek olursak, fark benim yaptığım işten ziyade, bu söylediklerimin ışığı altında benim atlara yaklaşım tarzımdadır diyebilirim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kırlangıç Fırtınası Nedir?

Bedenlerinden Bir Parça Kaybedip Yeni Hayatlarına Kavuşan Hayvanlar